SOSYOLOG ve bilimcilerin global fikir birliğine göre kadınlar ve onların hayattan beklentileri hiçbir zaman büyük savaşların nedeni olarak gösterilemez.Ataerkil (erkek egemenliği) yapının olduğu düzenlerde bir üst sınıf kompleksi sendromunda yaşayan liderlerin hırs tutkuları ve ekonomik güç doyumsuzluklarının vahşi kapitalizme dönüşmesi sonucu gibi dürtülerin büyük savaşların nedeni olarak ifade edilmektedir.
Yani modern dünyadaki savaşların kökenindeki nedenler arasında kesinlikle kadınların etkisi yoktur.Savaşların kaçınılmaz nedenlerinin başında dinler ve ırklar arasındaki sosyolojik ve kültürel sürtüşmeler ile vahşi kapitalizmi oluşturan insanoğlunun aç gözlülüğü ile hırs duyguları gelmektedir.
Örneğin feminizm hareketinin doğmasına ve eyleme dönüşme dürtülerinin nedeni de erkeğin kadın üzerindeki faşizan baskısı, sömürüsü, kadını pasif ve onu yalnızca cinsel bir obje ya da kendine hizmet eden bir köle statüsünde görmüş olmasından doğmuştur.Ya da feminizm kavramının bu nedenlerle doğduğuna inanılır.Feminizm hareketinin erkek düşmanlığı şeklinde algılanması ise kesinlikle doğru bir saptama olamaz.
Yeni dünya düzen bilinci, düşünsel boyutuyla kadını erkeğe karşıt anlamda egemen kılmak istemiyor. Kadını, kadınlık kimliğinden soyutlayarak insan gerçekliğiyle erkekle eşit haklara sahip konuma getirmek istiyor.Kadınlar da demokratik bir hak olarak bunun bu anlayışla kanıksanmasını arzu ediyorlar.
Sahi neden kadınların yönetim erkini ele geçirmesinden bu kadar çok korkuluyor?Bence bu korku sendromundan çekip almalıdır herkes kendini.Modern dünyada cinsiyet ayırımı üzerinde tartışmanın bile affedilmez bir ilkellik olduğunu düşünüyorum...
Erkekler fiziksel güçlerinin yanısıra cok kazanarak ekonomik güç sahibi olmak duygusunu tatmak isterken, kadınların neredeyse tamamı saygınlık düzleminde erkeği tarafından sevgi duygusu içinde mutlu olmayı arzu ederler.Görüleceği gibi kadınlarda kapitalizme yönelik hırs duygularına, erkeği ezmek ya da sınıfsal açılardan kategorize etmek gibi yansımalar da pek görülmez.
Konuyu sosyolojik boyutuyla ele alarak yazarsam saatler sürer.Bir kere kadınlar özlük haklarını ve ya zorunlu hallerdeki kararlarını özgürce kullanma hakkına bile sahip değiller.Örneğin üçüncü ve ya dördüncü dünya ülkelerinde kadınların büyük bir çoğunluğu bireysel bir hak olarak özgürce ya da korkusuzca kocalarından boşanamazlar.Bu bağlamda bile kadının şiddete hedef olması kaçınılmazdır.(genelleme yapmıyorum elbette ki bazı kadınlar bu konuda özgür ve korkusuz olabilmektedir.)Erkeğin kadını boşaması genel olarak çok daha kolay ve risk bile oluşturmamaktadır.Kocası tarafından boşanan bir kadın, elinde pompalı tüfekle gidip kocasının aile bireylerine kurşun yağdırdığı pek görülmemiştir.Bunu genel olarak erkekler yapar ve kocasından ayrılan kadının hayatı yillarca allak bullaktır.
Tarihte de şimdiki zamanda da kadınların terk edilmeleri savaş nedeni olmayıp kadınların kocalarını terk etmeleri savaş nedeni olmuştur.Örneğin üçbinbeşyüz yıl önce bir Yunan kralının karısı olan Helen'in Troy prensi Paris'e kaçması, kralın kırılan onuru yüzünden iki ülke arasında on yıl süren bir savaşa neden olmuş ve Troy-Troya(Truva) krallığı yıkılmıştı.
Kadınlar duygusal, romantık, nazik, insancıl, melek ve birer annedir.Savaşmayı ve öldürmeyi asla sevmezler.Bu nedenle kadınları gölge gibi kullanmanın doğru olmadığı açıktır.Ben birçok alanda, bırakın dünyayı kadınlara onlar yönetsin söylemini çekinmeden kullanırım her zaman...
Ben yirmi yaşıma kadar eksi kırk derece soğukları ile ünlü olan Ağrı kentinde yaşadım.Aşiret kavgalarında üçyüz ya da beşyüz kişinin sopa, balta ve bıçaklarla birbirini doğradığına onlarca kez tanık oldum.Ancak aşiret kavgalarında birbirini doğrayan beşyüz ya da onbeş kadının savastığına hiç ama hiç tanık olmadım...
Bu nedenle ben hiç kıskanmadan, hiçbir kaygı ve korkuya kapılmadan kadınların dünyayı yönetmelerine sıcak bakmaktayım...